|
çağdaş
yaşam mı, bir üstü daha var mı? Çağdaş yaşam
dediğimiz nedir? Bu çağda geçerli olan “yaşama şekli”, değil
mi? Peki bu “yaşama şeklini” kimler oluşturmuş? Evrensel birtakım
değerlerin oluşması asırlar almış. İnsanlar yaşadıklarından zor
da olsa sonunda dersler çıkarabilmişler. Bireylerin hakları, kurumların
hakları ve görevleri, toplumsal yaşamda diğerlerini incitmeden mutlu
yaşamanın incelikleri (görgü kuralları) gibi bir çok değerin bugünkü
çağdaş yaşam kültüründe yer alabilmesinin bedeli olarak büyük
zahmet ve acılar insanlık tarafından ödenmiş. Bu güzelliklerin kaynağı
kimi zaman din olmuş, kimi zaman kral emri, kimi zaman filozof, kimi
zaman bilim adamı olmuş… Ancak, bu etki kaynakları arasında çok önemli bir tanesi var ki, bir iyilik yaptıysa beş kötülük yapmış, bir doğru söylediyse on yanlış söylemiş, halen de söylüyor, hem de bağıra bağıra… Hatta, ondan başkasının sesi soluğu duyulamayacak kadar yüksek sesle. Ürettiklerinin satılması için tüketici oluşturan üreticiler… Elbette üretim olacak ve sesini duyuracak. Ama, büyük üreticiler, küçükleri de aradan çıkaracak şekilde, sürekli yoğun bir beyin yıkaması yapıyorlar. Dünya üzerindeki her bireyi kendileri için “av” görüp, ona uygun stratejilerle devliklerini daha akıl almaz büyüklüklere ulaştırıyorlar. Bu
büyük kavgada pek “fair play” de kalmıyor. Hedef malını satmak,
yolların da hepsi mübah olunca, insanoğlunun ulaşabildiği tüm değerleri
bile boğacak bir düşünce ve yaşam şekli için “işte doğrusu
budur” demek artık ayıp olmuyor. Hatta, kapıdan kovsanız bacadan arsızlığıyla,
bu yaşam şekli “çağdaş yaşam” diye özendirilen bir yere, baş köşeye
konduruluyor. Çaresiz
izliyorsunuz. Pek aklınıza yatmasa da, kendinizden kuşkulanıyorsunuz,
“herkes mi yanılıyor?” diyorsunuz, “zaten başka nasıl yaşanabilir
ki?”. Ama,
yanılıyormuşuz. Başka türlü de yaşanabilirmiş. Bu hafta Cuma ve
Cumartesi günü iki konferans vermek için şehrimize gelen, gencecik bir
dünyalı, Victor Ananias bir perde kaldırdı birçoğumuzun gözlerinden.
“Dünyanın tüketicisi olmak yerine kullanıcısı olmak” kavramını
dillendirdi şehrimizde. Parasını
verdiğimiz andan itibaren istediğimiz herşeyi, istediğimiz kadar tüketebilmenin
aslında hakkımız olmadığını söyleyiverdi. Bunu
daha önceden bilenler kusuruma bakmasınlar, ben yeni duydum, kendi adıma
konuşuyorum. Yıllar önce İstanbul’da ciddi bir su sıkıntısının
olduğu dönemde, üzerinde eşofman, elinde hortum, evinin önünde
arabasını yıkayan birisini TV kameraları göstermişti. Adam “Size
ne!” diyordu, “parasını ben veriyorum.” Bu meydan okuma hem
kameramanlara hem de tüm İstanbul’a idi. O zaman bir şeylerin yanlış
olduğunu açıkça görüyordum, ama, adam haklıydı, yasal olarak haklıydı,
yasanın üstünde de başka ne olabilirdi ki? Olabilecek
şeyi, Victor anlattı. Doğa etiği diyebilirsiniz belki. “Wholistic”
de (yazımı doğru mu, bulamadım) deniyormuş, yani tüm yaşamı bir bütün
olarak hissedip, sizin de bu bütüne saygılı bir parça olduğunuzu
hissederek yaşamak gibi. Tam Türkçe karşılığını sordum.
“Ekolojik yaşam veya doğal yaşam” gibi isimler kullanılıyor dedi.
Tam karşılıklar değildi bence. Epeyce zihnimi meşgul etti. Belki
“adab-ı kainat” denebilirdi. Olayı bence tam tanımlıyor ama, sözcükler
eski. “Bilerek yaşamak” daha iyi bir tanım galiba. “Neyi
bilerek?” Günlük alışkanlıklarımızı irdeleyip, sorgulamak ve
neyi neden yaptığımızı araştırmak, bulmak ve “bilerek yaşamak”... Bugünden
başlayalım bakalım. Neyi neden yapıyoruz? Tayfun
Alper
|