http://www.samsun55.net/tayfun_alper

 

 

çağdaş yaşam mı, bir üstü daha var mı? 

Çağdaş yaşam dediğimiz nedir? Bu çağda geçerli olan “yaşama şekli”, değil mi? Peki bu “yaşama şeklini” kimler oluşturmuş? 

Evrensel birtakım değerlerin oluşması asırlar almış. İnsanlar yaşadıklarından zor da olsa sonunda dersler çıkarabilmişler. Bireylerin hakları, kurumların hakları ve görevleri, toplumsal yaşamda diğerlerini incitmeden mutlu yaşamanın incelikleri (görgü kuralları) gibi bir çok değerin bugünkü çağdaş yaşam kültüründe yer alabilmesinin bedeli olarak büyük zahmet ve acılar insanlık tarafından ödenmiş. Bu güzelliklerin kaynağı kimi zaman din olmuş, kimi zaman kral emri, kimi zaman filozof, kimi zaman bilim adamı olmuş… 

Ancak, bu etki kaynakları arasında çok önemli bir tanesi var ki, bir iyilik yaptıysa beş kötülük yapmış, bir doğru söylediyse on yanlış söylemiş, halen de söylüyor, hem de bağıra bağıra… Hatta, ondan başkasının sesi soluğu duyulamayacak kadar yüksek sesle. Ürettiklerinin satılması için tüketici oluşturan üreticiler… Elbette üretim olacak ve sesini duyuracak. Ama, büyük üreticiler, küçükleri de aradan çıkaracak şekilde, sürekli yoğun bir beyin yıkaması yapıyorlar. Dünya üzerindeki her bireyi kendileri için “av” görüp, ona uygun stratejilerle devliklerini daha akıl almaz büyüklüklere ulaştırıyorlar.

Bu büyük kavgada pek “fair play” de kalmıyor. Hedef malını satmak, yolların da hepsi mübah olunca, insanoğlunun ulaşabildiği tüm değerleri bile boğacak bir düşünce ve yaşam şekli için “işte doğrusu budur” demek artık ayıp olmuyor. Hatta, kapıdan kovsanız bacadan arsızlığıyla, bu yaşam şekli “çağdaş yaşam” diye özendirilen bir yere, baş köşeye konduruluyor.

Çaresiz izliyorsunuz. Pek aklınıza yatmasa da, kendinizden kuşkulanıyorsunuz, “herkes mi yanılıyor?” diyorsunuz, “zaten başka nasıl yaşanabilir ki?”.

Ama, yanılıyormuşuz. Başka türlü de yaşanabilirmiş. Bu hafta Cuma ve Cumartesi günü iki konferans vermek için şehrimize gelen, gencecik bir dünyalı, Victor Ananias bir perde kaldırdı birçoğumuzun gözlerinden. “Dünyanın tüketicisi olmak yerine kullanıcısı olmak” kavramını dillendirdi şehrimizde.

Parasını verdiğimiz andan itibaren istediğimiz herşeyi, istediğimiz kadar tüketebilmenin aslında hakkımız olmadığını söyleyiverdi.

Bunu daha önceden bilenler kusuruma bakmasınlar, ben yeni duydum, kendi adıma konuşuyorum. Yıllar önce İstanbul’da ciddi bir su sıkıntısının olduğu dönemde, üzerinde eşofman, elinde hortum, evinin önünde arabasını yıkayan birisini TV kameraları göstermişti. Adam “Size ne!” diyordu, “parasını ben veriyorum.” Bu meydan okuma hem kameramanlara hem de tüm İstanbul’a idi. O zaman bir şeylerin yanlış olduğunu açıkça görüyordum, ama, adam haklıydı, yasal olarak haklıydı, yasanın üstünde de başka ne olabilirdi ki?

Olabilecek şeyi, Victor anlattı. Doğa etiği diyebilirsiniz belki. “Wholistic” de (yazımı doğru mu, bulamadım) deniyormuş, yani tüm yaşamı bir bütün olarak hissedip, sizin de bu bütüne saygılı bir parça olduğunuzu hissederek yaşamak gibi. Tam Türkçe karşılığını sordum. “Ekolojik yaşam veya doğal yaşam” gibi isimler kullanılıyor dedi. Tam karşılıklar değildi bence. Epeyce zihnimi meşgul etti. Belki “adab-ı kainat” denebilirdi. Olayı bence tam tanımlıyor ama, sözcükler eski. “Bilerek yaşamak” daha iyi bir tanım galiba. “Neyi bilerek?” Günlük alışkanlıklarımızı irdeleyip, sorgulamak ve neyi neden yaptığımızı araştırmak, bulmak ve “bilerek yaşamak”...

Bugünden başlayalım bakalım. Neyi neden yapıyoruz?

Tayfun Alper
başa dön