|
kelebeğin
kanatlarında (12.11.2000)
1971 yılında, Lorenz adlı bir meteoroloji uzmanı, hava tahminleri
yapmakla uğraştığı laboratuarındaki bilgisayarında garip bir şeyler
keşfetti. Önce bunun bir ölçüm hatası olduğunu sanmıştı. Ama
sonradan, bunun ileriki yıllardaki tüm bilimsel düşünceyi ve insanlığın
fikir dünyasını önemli ölçülerde etkileyecek bir bilimsel bakış
açısı değişikliği olduğu anlaşılacaktı. Konunun yabancısı
olanlar için, olan özetle şuydu: Lorenz, hava durumunu bilgisayarında
modelleyerek, sayısal bir hava durumu tahmin sistemi üzerinde çalışıyordu
(bu o zamanlar meslektaşlarının hiç de ciddiye almadıkları bir uğraştı!).
Hava olaylarını rakamlara ve kodlara indirgemiş ve sonra bilgisayara
öğrettiği kurallarla -ki bunlar meteorolojik kurallardı- bu
girdilerden nasıl hava sonuçlarının çıkacağını, bir yazıcıdan
çıkan çıktılarla gözlemlemekteydi. Bilgisayar, bir insanın ömrünün
yetmeyeceği hesaplamaları ve tekrar işlemlerini bıkıp usanmadan ve
hızlı bir biçimde yapabilme özelliğine sahiptir (o günlerin
bilgisayarları ancak, bugün kullandığımız cep hesap makineleri
kadar bir kapasiteye sahip olsalar da, iş görüyorlardı). Bilgisayar
günler boyu, hiç durmadan böyle hesaplar yaparak, sonuçları yazıcıdan
çıktı olarak veriyordu. Bu çıktılar da sayı dizileri şeklindeydi
ve Lorenz bunların grafik analizlerini yaparak, sayıları hava
durumundaki değişikliklere dönüştürüyordu.
Günlerden
bir gün, Lorenz, bilgisayarın yaptığı işlemi, orta yerinden başlatmak
istedi. Yani bilgisayar süre giden bir işlem yaparken, işlemi kesip,
yazıcıdan çıkan ara değerlerden birini, başlangıç değerleri
olarak bilgisayara klavyeden girdi. Daha sonra bir kahve almaya gidip,
bir saat kadar sonra geri döndüğünde gözlerine inanamadı!
Bilgisayarın verdiği çıktıların, bir önceki hesaplama dizisiyle
hiç bir ilgisi kalmamış, tamamen farklı sonuçlar ortaya çıkarmaya
başlamıştı. Bu yeni serinin önceki seri ile hiç bir alakası yoktu
artık. Lorenz önce makinanın bozulduğunu düşündü. Ama hemen
sonra durumu fark etti. Kendisi klavyeden ondalık bir sayı değerini
bilgisayara girerken, virgülden sonraki beş ve altıncı basamakları
yuvarlayarak yazmıştı, çünkü bu kadar küçük bir ondalık değerin,
hesaplamalar üzerinde bir etkisi olmayacağını düşünüyordu. Fakat
sonuçlar hiç de onun düşündüğü gibi değildi. Lorenz'in
bilgisayara girerken yok saydığı o ondalık basamaklar, değer olarak
hava akımları içinde bir kelebeğin kanat çırpması kadar önemsizken,
kısa bir süre sonra, izleyen sonuçlarda büyük farklılıklara neden
olmuştu. Yani bir kelebek kanat çırparak, fırtına çıkarmıştı!
Elbette böyle bir sonucu bilgisayar hatası olarak görüp görmezlikten
gelmek olsaydı ama, Lorenz, yeni bir bilimsel çığır açmak için önceden
hazırlıklı ve dikkatli bir beyne sahip olduğundan, durumu daha ileri
düzeyde araştırmaya karar verdi. İşte o gün kaos bilimi dediğimiz
bilimin de doğum günü oldu.
Elbette burada bir fizik dalı olan kaos fiziğinin karmaşık
matematiksel temellerinden ve ayrıntılı tarifinden bahsetmeyeceğim.
Bunun için hem yerimiz yetersiz, hem de benim esas konum bu değil. Ama
kısaca, bu bilim dalının bize neler söylediğine bir bakalım.
Lorenz'in
temellerini attığı kaos fiziği, bu gün bir çok uygulama alanı
bulmuştur kendisine. Bu fizik dalı, "doğrusal olmayan" (nonlinear)
sistemleri inceler. Bu sistemleri aslında günlük hayatımızda
hepimiz tanırız. Örneğin bir nehirde dalga dalga akan su, suya
damlayan bir damla mürekkebin su içinde dağılışı, ağaçtan düşen
bir yaprağın düşüş güzergahı, bir yağmur damlasının camda
kayarken izlediği yol... Bunlar hep doğrusal olmayan sistemlere örnektirler.
Bunlar neden doğrusal değildir? Hareketleri önceden hesaplanıp
tahmin edilemez de ondan. Örneğin açık havada ağaçtan düşen bir
yaprağın yerde hangi notaya düşeceğini tam olarak hesaplamamız
imkansızdır. Laboratuarda sabit koşullar altında (rüzgarsız bir
ortamda örneğin) oldukça yakın bir şekilde hesaplayabileceğimiz
yaprağın yere varma noktası, açık havada çok karmaşık değişkenlerin
rol aldığı karmaşık bir hadiseye dönüşüverir. Yani bu tip
hadiseler "kaotik"tir. Aslında en büyük kaotik sistemler,
canlılar olarak bildiğimiz ve bizim de dahil olduğumuz sistemlerdir.
Gerçekte gözümüze görünen düzenin bir aldanma olduğu artık açıkça
telaffuz ediliyor kaos bilimcileri tarafından. Her şeyde bir
hesaplanamazlık, bir karmaşa, bir önceden bilinemezlik hüküm sürmekte.
Her sistem veya her hadise, şu veya bu şekilde bir yerlerinde kaotik
bileşenler içeriyor. Kaotik sistemlerin iki önemli özelliğini şöyle
sıralayabiliriz:
1. Hesaplanamaz olmak: Karmaşık veya kaotik sistemlerin belli bir
zaman sonra nasıl davranacaklarını tam olarak kestirebilmek olanaksızdır.
Bunun en bildik örneği, hava durumu tahminleridir. Bir-iki gün için
yapılan hava tahminleri genellikle -pek büyük bir sapma olmaksızın-
doğru çıkarken, hala bir haftalık veya yıllık olarak güvenilir
bir hava tahmini yapmamız mümkün değildir. Elbette birisi
"seneye şu gün, hava parçalı bulutlu olacak" diyebilir
ama, bunu bilimsel yoldan hesaplayabilmemiz imkansızdır. Çünkü
Lorenz'in da kaza eseri gösterdiği gibi, en küçük bir değişkeni (örneğin
bir kelebeğin kanat çırpmasından ortaya çıkan hava akımlarını)
ihmal etmek bile, hesabımızın yanlış çıkmasına neden olur. Eğer
yukarıdaki tahmini yapan kişi, insanüstü bir duyu yolu vb. kullanmıyorsa
ve hava gerçekten tahmin ettiği gibi çıkmışsa, çok şanslı biri
demektir.
2. Başlangıç koşullarına hassas bağlılık: Bir bilardo masasındaki
topları ele alalım. Toplara bir kez vurduğumuzda, her biri gelişigüzel
birbirlerine çarpıp, masa üzerinde değişik yollar izlerler. Şimdi
filmi geriye sarıp ilk başa dönelim ve ilk yaptığımız vuruşu örneğin
sadece 0.00005 derece sola doğru olacak şekilde değiştirip bir vuruş
daha yapalım. İlk çarpışma ve hareketlerde çok fazla bir değişiklik
gözümüze çarpmasa bile, zaman geçtikçe, topların ilk seferkinden
çok farklı yerlere gittiklerini gözlemlemeye başlarız. Çünkü başlangıç
koşullarında yaptığımız çok küçük bir değişiklik, sistemin
tamamında büyük bir etki olarak ortaya çıkmıştır. İşte
bilgisayardaki sayıları girerken, Lorenz'in yaptığı da aynen buydu.
Peki bunlardan bize ne? Bunları bilmek bizim hayatımıza ne gibi yeni
açılımlar getirir? Fizikçiler bu bilim dalı üzerine kafa yormaya
başladıktan sonra, borsadaki para hareketlerinin, akciğerlerdeki bronşların
dallanma şekillerinin, akarsu deltalarındaki çatallanmaların,
toplumsal hareketlerin zaman içindeki seyrinin veya beyindeki veya
kalpteki elektriksel dalgaların, hep bu kaotik sistemlerin kurallarına
uygun olarak ortaya çıktıklarını göstermişlerdir (evet, sistemler
"kaotik"tir ama, onların da çoğu zaman belirlenebilir
kuralları vardır. Bunu karmaşa gibi görünen bir çeşit düzen
olarak da düşünebiliriz). Velhasıl fizikçiler ve diğer bilim
dallarında kaosla ilgili araştırmalar yapan kişiler, bu verileri işlerine
yarayacak hesaplamaların formulasyonlarını ortaya koymak ve anlaşılmaz
süreçlerin anlamak için kullanıyorlar. Pekala, bu işlerle
profesyonel olarak ilgilenmeyen bizler için nelerdir kaos biliminin
sonuçları.
Bu bilim dalı ile ilgili düşünmeye başladıktan bir süre sonra,
her şeyin, özellikle insan gibi karmaşık bir yaratığın hayat sürecinin
de mecburen kaotik özellikler sergileyeceği geliveriyor insanın aklına.
İnsan öyle bir yaratık ki, bedensel ve psikolojik gelişimi sırasında
bir çok faktörün etkisinde kalarak, son derece karmaşık bir süreçten
geçip, onların toplamından daha fazlasına sahip bir organizma olarak
yaşamını sürdürmekte. Deneyimlerinden ve hayatını oluşturan bileşenlerden
daha fazlasına sahiptir, çünkü onları algıladığı veya öğrendiği
gibi, bir bilgisayara benzer şekilde depolamaz. Onu kendisine göre değiştirir
ve yepyeni bir kimlik verir deneyimlerine. Bunu test etmek için arkadaşlarınıza
"kırmızı" dediğinizde onlara ne çağrıştırdığını
bir sorun. Cevaplar, bir rengin bile ne kadar farklı deneyimlerin aracısı
olduğunu gösterecektir.
Kısacası, insanın gelişimi ve hayatı kaotiktir. İnsanı, hele hele
onun oluşturduğu toplumu katı kurallarla bir şirazeye sokma çalışmaları
her zaman başarısızlığa mahkumdur. Çünkü, katı ve değişmez
kural anlayışı, evrenin işleyişini anlamamış, veya yanlış anlamış
kafaların ürünleridir. En katı yönetime sahip diktatörlerin eninde
sonunda devrilip, üstelik en ağır cezalarla cezalandırılmaları, sıkça
yaşadığımız ve kaosa karşı dayanamayan "yapay"
kurallara iyi birer örnek teşkil eden olaylardır. Çocuklarını
sadece kendi bildikleri doğrularla yetiştirmeye çalışan anne ve
babalardan, saat gibi düzenli bir hayat yaşayınca hep başarılı
olacaklarını sananlara kadar, kaosun diğer açılımlarını ise varın
siz düşünün.
Tabii ki bu bilgi, insana boş vermişliği getirmemeli; aksine
insanlar, "iyi" bir şeylere neden olabilmek, en azından
nedenin sadece bir parçası olabilmek adına ellerinden geleni yapmalıdırlar.
Söz konusu kelebeğimiz, kanat çırpıp çiçekten çiçeğe konarken,
bir fırtına çıkarıp ortalığı birbirine katabileceğinden
habersizdir. Zaten fırtınayı çıkaran kelebek de değildir. O sadece
sebepler bütününün bir parçasıdır. Biz de en ufak bir
hareketimizle bile geleceği baştan başa değiştirebileceğimizin; ve
bununla beraber, tüm karmaşa içinde bir hiç olduğumuzun da
bilincine varabilmiş "akıllı" canlılar olduğumuzdan, bu
özelliğimizin gereğine uygun davranmaya mecburuz. Kimimiz hala
tarihteki büyük isimlere bakıp, tarihi onların yazdığını, insanlığın
kaderini onların değiştirdiklerini düşünmekte. Bu düşünce olsa
olsa cehaletin bir göstergesidir. Çünkü tarih fırtınalarında nice
kelebekler vardır ki, arasanız bile bulamazsınız isimlerini.
Kaotik bir evren bilgisi, bildiğimiz veya bildiğimizi sandığımız
her şeyi yerli yerine oturtur. Büyük sandığımız şeylerin aslında
ne kadar küçük ve küçük sandıklarımızın da aslında ne kadar büyük
olduğunu gösterir bize. Bu bilgiyi özümsersek ve gerektiği gibi
hayatımızın her bir noktasına nüfuz ettirecek şekilde "içselleştirerek"
yaşarsak... işte o zaman "bir ağaç gibi hür ve bir orman gibi
kardeşçesine" yaşayabiliriz belki...
Bir diğer önemli nokta, insanın hayat süreci içerisinde yaptığı
planlama ve bu planları hayata geçirmek için uyguladığı yöntemlerde
saklı gibi geliyor bana. Henüz bir kaç hafta öteye hava tahmini
yapamayan insan, kaç yıl olduğu belirsiz bir ömür için sonuna
kadar hesaplarını yapıp, bu hesapların gerektirdiği yaşam koşullarını
sağlamak üzere var gücüyle çabalıyor. Pekala, hiç bir zaman
kestirilemeyen bir gelecek için ayrıntılı planlar yapmak, yeni
bilimsel bilgilerin ışığında bu kadar imkansızken, maalesef
insanlar hala bu yüzden birbirlerini yiyorlar. Ne kadar yazık.. ve de
boşuna.
Bilirsiniz, büyüklerimiz "yolda gördüğümüz bir taşı kaldırıp
kenara koymanın" bile büyük sevap olduğundan bahsederler. Nasıl
olabilir ki bu? Bir taş neye sebep olabilir? Kaos bilimcilerine göre
"her şeye" neden olabilir! Bence bundan sonra yolda duran bir
taş gördüğünüzde, kanat çırparak fırtına çıkarabilecek
kelebekler gelsin aklınıza.
Belki de yaşamın ve yaşamımızda karşımıza çıkacak unsurların
hesaplanamaz ve belirlenemez olması da iyi bir şeydir. Eğer tüm
evren saat gibi doğrusal ve bizim çözümleyebileceğimiz bir tarzda işleseydi,
kağıt üzerinde müneccimlik yapmak, neredeyse dört işlem yapmak
kadar kolay olabilirdi. Düşünsenize, ev yaptırmak üzere yeni bir
arsa aldınız ve gidip arsa üzerinde bir dolaşmaya karar verdiniz.
Siz arsa üzerinde dolanırken yanınızda olan bilimci (muhtemelen bir
matematikçi) bir arkadaşınız, eline kağıt kalem alıp bir
hesaplama yapıyor ve size "dur!" diye bağırıyor. Siz soran
gözlerle tek ayağınız havada beklerken o size "bir adım daha
atarsan, ayağından yayılacak titreşimler, 10 yıl sonra merkezi
burası olan 7 şiddetinde bir depreme neden olacak! Az önce bunu
hesapladım!" Hiç de hoş olmazdı değil mi? Belki de o yüzden
gerçekte böyle bir hesaplama imkansızdır.
Galiba en iyisi, üzerimize düşenleri yaptıktan sonra, kendimizi akışa
bırakıp dua etmek, ne dersiniz?
Sinan Canan
başa dön
|